26 Mayıs 2020 Salı

GÜNDEM ÜZERİNE

NELER OLUYOR?

Merhaba okurlarım. Öncelikle hepinize hayırlı bayramlar. Camı Kırık Gözlük uzun bir aradan sonra okurlarına kavuştu. Geçen zaman içerisinde ülke gündemi dünya gündemi onlarca kez değişti halen de değişmekte. Evet. Covid-19 sebebiyle tüm dünya büyük bir sınav veriyor. Bu salgın sebebiyle herkes kendi kabuğuna çekilmiş halde. Etkisini kolaylıkla her yerde görmemiz mümkün. Ekonomik kriz artık kapıda değil kapı eşiğini geçti. Bütün iş dallarında zaman aleyhe işliyor. Çalışan eller hamlamaya başladı. Çünkü bu süreçte satışlar durdu, üretim zayıfladı. Daha ilerisinde ise dikkate değer oranda işten çıkarmalar ve iflaslar yaşandı. Peki bu neyin işareti olabilir diye düşünüyor muyuz? Yani, peki şimdi ne olacak?

Dünya yeni bir düzene kavuşmak istiyor. Zaman bizi bu dönüşüme sürüklerken gelişen teknoloji bu dönüşümde gereken en büyük oyuncu halinde. Dijital pazarlama, algoritmalar, yapay zeka, artırılmış gerçeklik, geliştirilen yazılımlar programlama dilleri vd ile kafamızı karıştıran bir çok kavram hayatımıza bodozlama girdi. Hele ki bu dönemde bunlara olan ilgi de arttı. Y kuşağının kafası illimunati tek göz olayları gibi kavramlarla karışmıştı. Şimdilerde ise (Z kuşağı) bu kavramlar trend oldu.





Okurken daldan dala atlıyor gibi hissedebilirsin. Fakat hayır konu oldukça iç içe. Bundan sonra alınacak tedbirlerde insanlarla aramızda sosyal mesafenin bulunması söz konusu. Şu andan itibaren hepimizin aklında yakın temastan kaçınmak, eline yüzüne dezenfektan kolonya serpiştirmek, el sıkışmamak, sarılmamak, maske ve eldiven kullanmak gibi faaliyetler var ve bunlar bizi yeni normal düzene geçişte beklemekte.   

Bu durum belki de insanların çalışma düzenlerini değiştirecek. 'Belki' demek de saçma geliyor bana gerçi bu kadar olaydan sonra. Demek istediğim biz bu olaydan ders alıp da önlem almayacaksak daha büyük ne tür bir olay bekleyebiliriz ki bizleri bir kez daha her anlamda böylesine sarssın?   

Teknoloji hayatlarımızı kolaylaştırmayacaksa öyle teknoloji yerin dibine batsın. Hala sağ kulağını sol eliyle göstermeye çalışan eski kafalı yöneticilerin yerini bir maille bir mesajla iş bitiren, kendisine raporlayan ekip arkadaşlarını da bu doğrultuda yönlendiren pratik yöneticilerin alması gerekiyor. Bu artık bir talep değil evrensel bir norm aslında. Umarım tüm şirketler, iş yerleri bunun farkına hızlıca varır da hızla geçen zamanı yakalamaya talip oluruz.


Tabi şu ana kadar işin sadece işletmeler boyutunu konuştuk. Bir de olayın toplumsal tarafı var ki toplumsal dinamikler değişiyor ve biz de burada sadece seyirci rolündeyiz. Ramazan bayramı geldi ve koca bayramı herkes evinde geçirmek zorunda kaldı. Malum artık el öpmek gibi bir adetimiz kalmadı. Dolayısıyla hepimiz telefonlara sarılarak gerek sesli gerek görüntülü aramalarla hasret gidermek durumunda kaldık. Her ne kadar teknolojik gelişimden bahsetsek de büyük iletişim alt yapı şirketleri bu dönemde de sosyal medyadan çıkıp suçun kendilerinde olmadığını anlatan yazılar yazmaktan geri kalmadılar. Kediler suçlu değil arkadaşlar; suçu kendimizde arayalım biraz da. Her neyse bu konuda denilmesi gerekeni kendi meşrebimizde söyledik. El öpmenin kültürü mü olur demeyin bu zamana kadar hepimiz bununla büyüdük; şimdi neden inkar edelim ki?  

Her ne olursa olsun evde kalmaya bir süre daha devam edelim. Az kaldı. Biraz daha sabır. Tabii ki de bu süreyi farklı ilgi alanlarına yönelerek değerlendirmek işin en verimli en keyifli yanı. Mesela ben çocukluğumdan beri ilgi duyduğum bir türlü işten güçten zaman bulup da ilgi gösteremediğim bir ilgi alanımı gün yüzüne çıkarabildim. Perküsyonda ilerlettim kendimi. Bu süreçten sonra da aynı ilgiyi göstereceğimi umuyorum. E tabi bir de yazı yazmak vardı. Ona da geri dönüşümü yaptım sayılır. Bakalım inşallah bundan sonra devamı da gelir. Peki senin bu süreçte yöneldiğin ilgi alanın nedir? Yanıtlarınızı yorum kısmında bekliyorum.

En önemlisi de bu süreçte yakınlarımızla eşimizle dostumuzla güzel keyifli zaman geçirmenin yollarını bulmaktır. Herkes bir süre boyunca hayatlarında hiçbir gelişme olmadan eve kapalı şekilde zaman geçirmek zorunda ve bir süre sonra bu durum sıkıcı hale gelip de birbirimizi üzeceğimiz tartışmalara yol açmasın diye birbirinizi sıkmayalım, anlayışla yaklaşalım. Ben sevgilimle bu durum üzerine uzun bir sohbet ettim. Aldığımız karar da bize bu süreci sorunsuz atlatmamızı sağladı. Elbette anlaşamadığınız konular da çıkar bazen bunun üzerine tartışırsınız; bahsettiğim bu değil maksat küslük olmasın yüzümüz asılmasın. Sonuçta hiçbir şey sevdiklerimizden kıymetli değil.

----

WHAT İS HAPPENİNG?

Hello dear readers. Firstly, I wish you all a happy Ramadan Eid. It's been long time; but no see, I know. Through the time passed, actuality of the world has changed so many times and it actually still is. It is a great challenge of the world against Covid-19. Every one all around the world has been isolating themselves from outside. It so easy to see the effects of this pandemic. There is a huge economic crisis. Time is not ticking for us but global crisis. Hardworkşng hands have started being out of practices. Because, production has reduced and sales have nearly stopped. Moreover, layoffs and bankrupticies have increased. So, what are all these signs pointing at? Do we ever think what outcome this will bring us?

World needs a new layout, a new style. As time pulls us all into a transformation, technology has become the most affective player in it. Digital marketing, algorithms, artificial intellingence (AI), augmented reality (AR), all the softwares and programming languages developed et cetera. They have entered into our lives headlong. Not in a sudden it is a process we need to realize it and take the action we have to. Orelse? There is actually no 'orelse' from this time on. It was popular in Y generation to talk about illimunati, one eye in every pics and triangle stuff. And now, it is trendy to talk about those stuff which is absolutely right as long as we pay enough attention to understand.



You may feel like I am thematic paraphrasing. However these all are completely connected to each other. There was already some whispers about automatisation before the pandemic completely showed up.  And the term 'social distance' has become popular with launch of coronavirus. We all have in mind to run away from hugging, hand shaking using disinfectant, cologne, glows and mask and these attitudes are waiting for us in the gate of transition to what we call 'new normal' lifestyle.


Maybe, this will change the way people work. Actually, we'd no rather say 'maybe' (because so ridiculous for me after all and everyone hopefully.) What I am trying to tell you is that if we don't take our lesson from the pandemic which is a huge disaster for the whole world, then what on the earth are waiting for?


Technology is good as long as it makes our lives easier. Or what does it stand for? All the 'old fogeyish managers' have to be replaced by the brand new qualities having managers who are what we call 'online fixers'. This is not a demand but a global norm in fact. I hope every companies will realize the situation and keep it up quickly.

We argued only in business perspective until now. There's also a social perspective of the situation in that social dynamics are changing and we all sit down on our chairs just watching it. For example, here is Ramadan Aid it is holy day for all of the Muslims. Traditionally, younger ones visit their older lovely ones or relatives. Younger ones kiss the older one's hand and take their hand in order to make it touch to their foreheads. As I said before everyone has to sit in their homes this time and no one visited no one. Don't get this wrong and ask me if it is all about kissing hands. Damn. It is a tradition in the society I live in. It can be any culture. What is important is that it all has started disappearing.



Let's keep staying at our homes a bit more. Just a little bit. We need a bit more patience. What so joyful and efficient at the same time is to discover new field of interest at home. For instance, I could discover my field of interest that I would really like spending time with. Mine is percussion. And also you know blogging. What is yours? Tell us under the add comment button. 

What's the most important is to find ways to spend great time with our lovely ones, friends, relatives. Every one has to isolate themselves in their home for some time and but we should always embrace each other with understanding in order to let nothing bore us. For me, I had a long chat with my girlfriend about it. The decision we made at the end of the chat has let us cope with this process without any problem. Of course, there will be some little disagreements  and you may argue normally, it's natural. What I mean is not get sulky with each other with negative attitudes and who knows fury. At the end we all know that nothing more important than our lovely ones.

20 Mayıs 2020 Çarşamba

Coronavirüs Döneminde Hızlı Olan E-Ticaret Markaları Kazanıyor!

Covid-19 tüketici alışkanlıklarını değiştirdi. Süper marketlerin kasa önlerinde oluşan uzun kuyruklar sanal marketlere taşındı. Ancak bu da başka bir sorunu beraberinde getirdi. Güvenli alışveriş fırsatı sunan bu marketlerin çoğu, online siparişlerinde bile giderek artan taleplere yetişemez hale geldi. Verdiği siparişin evine gelmesini günlerce bekleyen tüketici ise alternatifler arayışında. İşte bu alternatifler arasından en fazla öne çıkan isim ise Avansas oldu.

Avansas'ın Tecrübesi Hıza Alışkın Olması!
Avansas bu zorlu Covid günlerine kadar yalnızca iş dünyasının yakından tanıdığı bir e-ticaret firmasıydı. Alanında öncü birçok şirketin, ofis ve dükkân gibi sayısız iş yerinin alışverişlerinde tercih ettiği Avansas, iş dünyasının hızına yetişmek için kendi dağıtım ağını kurmuş ve bu yöntemle firmaların güvenini kazanmayı başarmış. Şimdi ise bu tecrübesinden herkesin faydalanabilmesi için yepyeni bir karar alarak evlere teslimat sürecini başlattı.



Ürünleriniz Sadece 1 İş Günü İçinde Kapınızda!
Avansas'ın yeni kararında dikkat çeken en önemli nokta evlere servisi 1 iş günü içerisinde gerçekleştiriyor olması. Muadillerinin neredeyse 4-5 güne uzayan teslimat süreçleriyle kıyaslandığında Avansas sadece bu yönüyle bile ilk tercih olmayı başarıyor. İstanbul başta olmak üzere, Ankara, Bursa, Kocaeli, Tekirdağ, illerindeki tüm evlerin siparişleri 1 iş günü içinde kapılarına geliyor. Üstelik Avansas’ın hijyenik teslimat araçlarıyla.

Avansas Düzenli Sterilizasyon Çalışmasına ve Ekip Sağlığına Her Şeyden Çok Önem Veriyor!
Hijyen kurallarına herkesin fazlasıyla dikkat ettiği bugünlerde Avansas'ın önemli bir artısı daha var. Düzenli olarak dezenfekte ettiği kendi araçlarıyla teslimat yapıyor. Böylece, evlere girecek olan ürünlerle temas edenlerin sayısı bir hayli sınırlandırılıyor. Avansas'ın düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirdiği dağıtım ekibi dışında hiç kimse ürünlerle temas etmiyor. Siparişler kargo kamyonlarında ya da ofislerinde günlerce virüse açık bir halde bekletilmiyor. Düzenli olarak sterilizasyon çalışmaları yapılan Avansas depolarından yapılan alışveriş yine firmanın kendi steril araçları ve eldiven, maske gibi koruyucularla çalışan ekibi sayesinde 1 iş günü içinde evlere ulaştırılıyor.
Peki Avansas'ta Neler Var?
Bu soruyu "Avansas'ta yok yok" diye yanıtlamak mümkün. Kolonyadan çamaşır suyuna, tuvalet kâğıdından mutfak bezine ve hatta kişisel bakım ürünlerine kadar herhangi bir markette bulunandan daha fazla temizlik ürünü Avansas'ın stoklarında yerini almış. Bunların yanı sıra mutfaklara gönül rahatlığıyla alınabilecek bakliyat, makarna, un, sağlıklı atıştırmalıklar, bitki çayları, kahve türleri ve daha birçok yiyecek ve içecek çeşitliliğine de ulaşmak mümkün.
Avansas karantina sürecinden etkilenen çocukları da unutmamış. Bahçelerde, parklarda koşturmaya alışkın olan küçüklerin bugünlerde yaşadığı sıkıntı bir hayli büyük. Onları eğlendirmek ve birlikte güzel vakit geçirmek isteyen ebeveynlerin işini kolaylaştıracak birçok paket hazırlanmış. Üstelik bu sağlıklı boya setleri ve hobi paketleri uygun fiyatlarıyla da dikkat çekiyor. 

Avansas iş dünyasıyla çalışma konusunda epey deneyim sahibi olduğu için bünyesindeki ofis ve kırtasiye malzemeleri, elektronik ürünler, mobilya ve hırdavat çeşitleri bir hayli fazla. Evlere taşınan ofislerin ve halen çalışmak zorunda olan şirketlerin tüm ihtiyacını karşılayacak olan bu ürünler oldukça geniş bir yelpaze sunuyor.

Güvenli Alışverişin Yeni Adresi!
Online alışveriş yapmaktan çekinenler bile bu yeni dünyaya adapte olmaya çalışırken Avansas'ın bu konudaki güvenilirliği de dikkat çekiyor. Bugüne kadar iş dünyasının önde gelen firmaları tarafından tercih edilmesinin tek sebebi sadece dağıtım hızı değil, aynı zamanda güçlü ve güvenilir alt yapısı. Avansas, tüm dünyada online alışveriş için en korunaklı yöntemlerin başında gelen 3D Security ve benzeri sistemleri kullanıyor. Bu durum da banka bilgilerini paylaşmak konusunda herhangi bir endişeye yer bırakmıyor.



Bir boomads advertorial içeriğidir.

7 Eylül 2018 Cuma

TÜRKİYE'DE YOUTUBE


'Girsek çok iyi para yaparız', 'bir kamera sosyal medyada hesaplar ve bir bilgisayar her şey tamam!' gibi girişim üzerine cümleler duyuyorsanız büyük ihtimal konu Youtube üzerine dönüyordur. Ne oluyor bu Youtube'da? diye çıktım gökyüzüne izledim biraz alemi. Bu platformun olayı diğer sosyal medya mecralarından biraz farklı. Yani paylaştığınız içerik tamamen sizin orijinal içeriğinizi içermeli. O kadar kullanıcı arasından seçilip izlenilmek istiyorsanız biraz farklı bir şeyler koymanız gerekiyor ortaya. Tabi bunu yaparken izleyenleri canını sıkmak yok. Öyle sakin sakin tarih anlatır gibi videolar değil. Ayrıca uzun videolar da değil. Kısa ve öz olmanız bir önemli bir husus. Sonrasında içerik bulma konusunda atış serbest! Content Producer çok havalı bir başlık ama saçmalamanın serbest olduğu bir alan. Bana kalırsa bu başlığın sağladığı prestij içerdiği olayların sağladığı prestijin epey önünde sayılır. Kısaca Youtube oluşumundan bahsettik. Peki ülkemizde youtube platformu nasıl değerlendiriliyor?

Youtube sayesinde gerçekten hepimiz sesli ve görüntülü bir bilgi kaynağı elde ettik; burası bir deniz gibi ama Türkiye'de yaşıyoruz kabul edin denizlerimiz ne kadar güzel olsa da içinde kir de barındırıyor. O yüzden bu denizde de bazı kirlilikler mevcut. Tıklama tuzakları, yalan dolan işlerin anlatıldığı, bilgilerin çarpıtıldığı; hatta kimine göre bazı algı operasyonlarının çevrildiği ve tabii ki uygunsuz videoların bulunduğu bir alan burası ve erişim tüm yaş gruplarına serbest. Bu bir özgürlük çağrışması yapsa da tehlikeli boyutları bulunan bir özgürlük gibi geliyor. Her türlü tartışma ve eleştiriye açığım, buyurunuz. 

Milyonlarca takipçiye sahip fenomenlerin yaş aralığı gençleri ağırlıkla kapsayan izleyicilerine karşı sundukları yaratıcı video formatları gözler önüne her gün seriliyor. 'Bu işin bir mantığı teması konsepti var kardeşim ben bunlara uyarım, izleyicilerime de her gün bir şeyler katarım, bir şeyler öğretirim!' diyen ve bunu uygulayan fenomenler baş üstüne; fakat yine büyük kitlelere ulaşıp da sonrasında yurt dışındaki yabancı fenomenlere ait konseptleri burada da bir taraflarından eğip büküp uygulamak ne yazık ki içerik üretmekten çok içerik toplamaya benziyor. Aynı zamanda uygulanan bu konsept sözü geçen fenomenleri izleyicilerine olumsuz karakterler olarak gösteriyor. Sanırım hiçbiri bunun farkında değil. Eğip bükme kısmını o kadar yanlış şekilde gerçekleştiriyorlar ki bazen ben bile izlerken 'ne yapıyor bunlar ya ben böyle davranabilecek birini mi takip ediyor muşum?' diyorum kendi kendime.

Bir örnekle açıklamam gerekirse Amerikalı ünlü youtuber Logan Paul ve İngiltereli ünlü youtuber KSI arasında geçtiğimiz günlerde çok bir organizasyon ile boks müsabakası düzenlendi. Bunun belli bir atışma-çekişme dönemi de vardı iki tarafta sürekli yayınlar yapıyor ve birbirlerine laf atıyorlardı. Bu sayede iki taraf birbirleri üzerinden prim yapma şansı da buldu. Buna gerek var mıydı? Hayır. Çünkü iki youtuber da belli bir popülarite seviyesinde hal-i hazırda bulunuyordu. Fakat olayın bir pr projesine çevirilmesi gerekiyordu ve büyük paraların kazanılması ayrıca dünya çapında ses getirme şansı yakalanması hedefleniyordu. Her neyse, organizasyon düzenlendi. Müsabaka da her ne hikmetse iki tarafta birbiri üzerinde bir üstünlük sağlayamadı. Pata! Bu beraberlik üzerine İngiltere'de düzenlenen müsabakanın rövanş maçının Amerika'da düzenlenmesine karar verildi. Bunlar basit planlar fakat daha önceden bu tür bir olaya hiçbirimiz şahit olmadığımız için özgün bir fikir olarak youtube tarihinde yerini aldı bile.

Gelelim bu organizasyonun ülkemizdeki yansımalarına...

Ülke olarak genç bir youtuber ekibimiz var. Hepsi ayrı konularda ün yapmış farklı temalarda içerik hazırlamaya çalışan gençler. Fakat yurt dışında gerçekleştirilen az önce bahsettiğimiz boks müsabakasından sonra Türk youtuberların da sosyal medya hesaplarından birbirlerine sataşmaları, birbirleriyle dövüşme isteklerini milyonlarca takipçinin gözleri önünde dile getirmelerine şahit oluyoruz. Tabii ki bu fenomenler aralarında bir toplantı yaparak nasıl bir akım çıkaracakları konusunda bir karara varmaya çalışıyorlar ama benim gözlemlediğim kadarıyla olay liselilerin okul çıkışı kavgalarında söyledikleri sözlerden öteye geçmiyor.

Öncelikle olayın bir spor müsabakası olduğu izlenimi verilmeli diye düşünüyorum. Bu videoları izleyen youtube'da veya sosyal medyada binlerce genç arkadaşımız var onların önüne bu türden şiddet gerilim içeren videoları koymak ne kadar mantıklı bilemiyorum. Olur ya, başka yerde yapılan bir konsepti ülkemize uyarlamak isteyebilirler. Ancak şöyle bir durum var ki bunu öncelikle izleyenlere zarar vermeyecek şekilde nasıl yaparız biz bu işi? diye biraz daha düşünmeleri lazım. Yoksa olay okul çıkışında kavgaya hazırlanan gençleri sosyal medyadan izlemekten başka bir yere gidemez.

Peki nasıl gelişir?

Youtube faydalı kullanılmak istenildiği sürece fayda sağlayacak bir araç. Bu yüzden eğitim veren, bilgi akışı sağlayan ya da belgesel sunan türlerden içeriklerin artması ve şekillendirilmesi lazım. Kimse sizin biriyle yapacağınız kavgayı izlemek istemiyor. Ne izleyiciler bahisçi ne de siz dövüşçü bir horozsunuz. Ben olsam bu konuyu müfredata bile taşırdım. Bu bağlamda gençlerin eğitim alabileceği bir yüksek okul programı hazırlayıp genç kuşakların bu konuda kendilerini nasıl geliştirebileceğine ışık tutardım. Bu sayede alakasız bir bölümde istemeden okuyup da youtuber olmaya çalışmalarına izin vermezdim, zamanlarından çalmazdım. 'Yeni medya diye bir bölüm var zaten' diyen olursa da orada youtube eğitimi verilmediğini bildirmek isterim. Gençlerin yeni içerik oluşturmak için nasıl düşünmeleri gerektiğinden tutun da nasıl küçük resim hazırlanır'a kadar detayları içeren bir eğitimle gençleri hayata kazandırmak, istemedikleri bölümleri okuyup da zorla yaptıkları işlerden sıkılıp ilerde mutsuz olmak ve bu şekilde büyüyüp giden mutsuz bir toplum yapısına zemin hazırlamak oldukça anlamsız olurdu.

Kaldı ki yapılan araştırmalar ileri zamanda youtube'un facebook, twitter gibi sosyal medya platformlarının önüne geçeceği öngörülmekte. Böyle bir verimli toprakta ülke olarak fayda sağlamamız oldukça mantıklı olurdu, değil mi?

4 Haziran 2018 Pazartesi

YENİ BAŞKAN ALİ KOÇ!



Selamlar millet. Bugünkü konumuz gündemden. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün başkanlık seçimlerinde sonuç sonunda belli oldu. Ali Koç. Öncelikle yeni başkanı tebrik ediyoruz. Ben bir Galatasaraylı olarak sonucun hem Fenerbahçe için hem de Türk futbolunun gelişimi için büyük bir adım olduğunu düşünüyorum. 


Birincisi futbol takımı olarak Fenerbahçe'nin böyle bir değişikliğe ihtiyacı olduğu çok belliydi. İstatistikler ortada. Takıma yeni bir soluk getirecek isim yeni başkan Ali Koç'tan başkası olamazdı. Gerek dünya görüşü, gerek dinamik profili, gerek spora olan büyük ilgisi (bilgi birikimini dememize gerek yok sanırım) onu bu görev için biçilmiş kaftan haline getiriyor. 


Bu adımda beni biraz rahatsız eden bir konu var. Bu seçim döneminde eski başkan Aziz Yıldırım gereken saygıyı görmedi. Evet, Aziz başkan son dönemlerde başarısız bir grafik çizdi. Fakat şu da unutulmamalıdır ki Aziz başkan 20 yıldır bu takım için büyük emekler veren bir isim. Seçim öncesi yaptığı konuşmalarda yuhalanması, sözünün yersiz tezahüratlarla kesilmesi gibi olaylar bunca yıldır takımı için her şeyden önce sadakatini ortaya koyan bir adama veda ederken bahşedilecek doğru bir uğurlanma şekli değildi. Her şeyi geçtim Aziz Yıldırım yaşı itibariyle saygı görmesi gösterilmesi gereken birisi. Kendisinden belki 30 yaş küçük kişilerin gelip orada ıslık çalması vb. olayların yaşanması etik bir durum değil, ahlaka karşı.

Her neyse yeni başkan Ali Koç'a bundan sonraki görevinde başarılar diliyoruz. Taraftarın beklentileri çok yüksek umarım bu görevin hakkından başarılı bir şekilde gelir. Asıl zorlu süreç Ali Koç için şimdi başlıyor. Neler yapacağını zaman gösterecek. 

Yazının başında yeni başkan seçiminin Türk futbolunun gelişimi için de  büyük bir adım olduğundan bahsetmiştik. Çünkü kemikleşen bir kadro, takımın eksiklerini yahut sporun gelişim noktalarını kaçırabiliyor. Bu sadece bu durum için değil hayatın her noktasında geçerli bir durum. Bu yüzden yeni yüzlerin, genç yeteneklerin yönetim seviyesinde boy göstermesi genel bakış açısının değişimi ve çeşitlenmesi için önemli bir durum. Türk sporunun daha iyi noktalara geleceğini umarak yazımı tamamlıyorum. Sevgiler.

1 Haziran 2018 Cuma

SOSYAL MEDYANIN ETKİLERİ ÜZERİNE



Hola! Bu aralar kafayı biraz İspanyolca ile bozdum diyebilirim. Ton olarak çok güzel bir dil olarak görüyorum. Umarım öğrenirim. Bakalım. Her neyse tekrardan selamlar millet.

Herkesin dilinde bir sosyal medyadır tutturmuş gidiyor. Peki gerçekten sosyal mi bu medya? Bu soruyu kendime sorduğum an aynı zamanda bu yazıyı yazmaya karar verdiğim andı. Aslında bu konu ile ilgili olarak önceden de bir şeyler karalamıştım. Ama odak noktası biraz farklıydı ve üstünkörü bir üzerinden geçmiştik. Bu sefer ise olaya daha derin taraftan ele almayı deneyeceğiz. Hadi hayırlısı.

Sosyal medyanın etkileri üzerine genel görüş kısaca insanların sosyal medya bağımlıları olduğu idi. Yani medya sosyalleşirken insanların asosyal varlıklara dönüştüğü idi. Artık bu durum o kadar benimsendi ki insanlar sosyal medyanın etkilerini kendinde görmekten vazgeçti. Bu da yetmedi önceden Y kuşağına sosyal medyada fazla zaman geçirdiği için sürekli sitem halinde bulunan X kuşağı da işin içine girdi. Göz göre onların bu bağımlılığı edinmelerine seyirci olduk. Z kuşağı zaten bu işin içinde büyüyorlar.


Facebook'un geçtiğimiz günlerde yaşadığı gizlilik politikasıyla ilgili davası henüz sürerken olayın facebook'u bitirmesi bekleniyordu. Fakat yok. İnsanlar burada kalmayı tercih etti. Yani 'hadi bu seferlik böyle olsun'denip göz yumuldu. Yani anlaşılan artık facebook hata da yapsa edindiği kanaat notu (belki de aşıladığı bağımlılık seviyesinden kaynaklanıyordur, bilinmez) onu ipten almaya yeterli bir sebep olarak çıktı.

Herkes fütürsüz bir şekilde post yayınlıyor. Çevresindekilerin düşüncelerine, tutumlarına aldırış etmeden istediğini sayıp saydırıyor. Bu durum 'klavye delikanlılığı' kavramını ortaya çıkardı. Amiyane tabir ile pantolon fermuarı açık olan birine bir topluluk içinde nasıl ki fermuarının açık olduğunun söylenmesi birçoğumuz için zorsa bu durum sosyal medyada hiç de öyle değil. Sanırsın herkes Huysuz Virjin gibi ofansif tarzda Cem Yılmaz gibi hazır cevap. Ben bu durumu insanlarımızın topluluk önünde konuşma korkusuna bağlıyorum. İnsanlar nasıl olsa beni orada fiziken görmüyorlar, istediğimi söyleyebilirim! duygusu insanları bu 'delikanlılığa' doğru sürüklemede etkileyici bir oynadı.

Bu konuyla ilgili olarak birkaç kendiyle 'zıtlaşan' farkındalık çalışmaları da yapıldı. En büyük etkiye sahip olanlardan biri de Lipton'un reklamıydı. Bana kalırsa reklam genel mantık olarak başarılı. Yani insanlar tv izlerken 'ne oluyor ya takıldı mı bu? deyip de bir bir iki lakırdı ettiler. Ama benim burada dikkatimi çeken şey reklamın sonunda #konuşalımartık etiketiyle bir sosyal medya muhabbeti döndürüldü. Evet insanlar konuştu reklam bunu insanlara yaptıracak etkiye sahipti. Ama önemli olan bu konuşmalarda geçen kelime sayısının gerçek hayatta mı yoksa hashtag(#) eşliğinde sosyal medyada mı daha fazla olduğu idi. İddiasına varım. Sosyal medya kazanır!

Artık tüketmeye odakladık kendimizi. Okuma oranı yazma oranı sürekli düşerken izlenme oranlarımız sürekli yükselişte. Bana kalırsa 'çoğu kişi' (harbi okurlarım hariç) bu yazıyı sosyal medyada paylaştığımda buralara kadar okumayı da seçmeyebilirler. Çünkü artık üretmediğimiz gibi tüketmenin de haddini kaçırdık. Youtube'da 2 dakika ve üstündeki videoların 2 dakikanın altına videolara göre daha az izlendiği gözleniyor. Sonra bu 7 saniyelik Vine'ları kim buldu? Nasıl geldi yapanın aklına yeaa? vb. sorular... Tek cevap üretmek istiyorlardı ve erken davrandılar.

Sosyal medyanın kısıtlanmasına yönelik olarak henüz dün gördüğüm bir haberde Papua Yeni Gine'de hükümetin Facebook uygulamasını ülke genelinde  aylığına yasakladığı söyleniyordu. Amaç facebook'un ülke halkı üzerinde etkisini çözümlemek. Mantıklı çalışma. Ama bana kalırsa kesin twitter'da instagram'da vs. millet bunun bir diktatörlük eseri olduğunu vs. yayarlar. Çok kolay bir hashtag aç (#) gerisi geliyor zaten...





31 Mayıs 2018 Perşembe

NEREDEN NEREYE GELDİK?



Selam millet, bugün sizlere kaçırdığım gündem konularından biri hakkında bahsedicez. Aslında tam da kaçırmış sayılmayız; çünkü henüz reklamları dönüyor tv'de. Fısıldayan bir ses, dillerde 'reksona kullan!' Kim O? Orhan Gencebay. Daha doğrusu Orhan Baba.

Aslında reklamın başlangıcında Orhan Baba metrobüse bindiğinde halkın şaşırdığı gibi reklamın bütünü de bir o kadar şaşırtıcıydı. Orhan Baba metrobüse biner. İyilik, sevgi, barış üzerine kurulu bir dünyadan bahseder. Tam bunu yaparken Baba 'burunların selameti' diyerek konunun seyrini bi anda değiştirir. Bu adımdan sonra Orhan Baba, odağını terlemiş halde tutacaklardan tutmaya çalışan bir gence çevirerek yaklaşır ve 'Reksona Kullan!' der. Ne oluyosa, bi anda o genç kardeş metrobüste çıplak halde duş alıyo olur(!) ve baba duşunu tamamlayan kardeşe 'reksona' uzatır. Genç ve Baba west side bazında bi selamlaşırlar ve sonrasında pack shut gelir ve Orhan Baba ile bütünleşen bağlamadan bir tıngırdatma duyarız ve son.

Şimdi ben bir ünlünün metrobüse binmesinde öyle inanılmaz şaşırılacak bir olay görmüyorum. Hele ki ekonomik şartların krize yakın derecede zorladığı bir dönemde.
Ayrıca Orhan Baba neden bi anda sevgi aşk kardeşlik olayına giriyor. Onu da çözemedim. Fakat tabi ki güzel mesajlar. O ayrı bir konu. Gelelim şuraya metrobüste birisinin çıplak bir şekilde duş almasının betimlenmesi ne derece doğru tartışılır. Hani duş kısmı evde duş alıyormuş gibi gösterilseydi bence daha mantıklı olurdu. Ne alaka birisinin bunu deneyecek hali mi var demeyin. Plaka numaramıza bi bakın.

İşin sonunda her şey bi kenara; Babanın ceketindeki ay yıldızımızın motifi gözüme çarptı baba ile gencin selamlaşma şekilleri bu motifle ne kadar bağdaşır bilemedim. O selamlaşma üstüne bağlama sesini duymak da baklava üstüne yoğurt gibi oldu. (daha fazla absürd olamazdım.)

Şimdi işin eleştiri kısmı bi tarafa ben aynı zamanda usta sanatçılarımızın ağırlığını kaldıramayacak ürünlerin reklamlarında ürün demeyelim de çekim biçimlerinde diyelim (daha doğru olur) oynamalarını doğru bulmuyorum. Biliyosunuz bundan önce Huysuz Virjin-(Maylo), Kadir İnanır-(Keçi!) gibi sanatçılarımız da vardı belki daha da vardır ama şu an aklıma gelenleri sayıyorum. Reklamda oynayan bu sanatçılarımızın yıllar boyunca dişiyle tırnağıyla kazandığı bir itibarları var. Bu demek değil ki bu reklamlar itibarı bitiriyor. Ne var ki, bu reklamlarla anılmaları kulağa hoş gelmiyor.

Tabii şöyle de bir durum var ki hiç bir büyük sanatçı ihtiyacı olmasa reklamda oynama. Bu durum onların da çeşitli zorluklarla karşı karşıya olduklarını gösteriyor. Bu bakımdan genel olarak ülkenin ekonomik anlamdaki sıkıntılı hali ve eskilerin usta sanatçılarına verilen değerin azalması gibi faktörler göz önünde bulundurulabilir.

Görüşürüz.

30 Mayıs 2018 Çarşamba

ARADAN GEÇEN SÜREDE NELER YAŞADIM?


Geçtiğimiz yazıda siz çay getirene kadar diğer yazım hazır olur demiştim. Sahura daha da süre var ama çay gelmedi henüz. Yine de merak etmeyin ben yazımı hazırladım bile :)

Blogda yazmadığım süre içerisinde edindiğim kısa süreli tecrübelerden yola çıkarak birkaç anımı sizlerle paylaşacağımdan bahsediyorduk. Evet. Bu süre içinde benim aklıma birkaç fikir geldi ve çıkardığım dersler oldu. Örneğin şirketlerin işe alım stratejileri konusunda... 

Biliyorsunuz ki çalıştığınız herhangi bir şirketten ayrılmak; sonrasında yeni bir iş arayışına girerek kapı kapı dolanmak ve yeri geldiğinde eve eliniz boş dönmek hele ki iş hayatına yeni yeni alışmaya çalışan biriyseniz oldukça zor bir durum. Bunu bizzat yaşama fırsatım olduğu için samimiyetimle söylüyorum. 

Günümüz şartlarında bir işe girerken birçok görüşmelere, mülakatlara, videolu mülakatlara, case studylere, role-playlere, testlere vd. tabi tutuluyoruz. Bu tür ölçüm araçları potansiyel bir çalışanın yeteneklerini ve aynı zamanda kişiliklerini çözümlemek için kullanılıyor. Bu anlamda bu araçları verimli ve etkili görüyorum. Fakat ne var ki şirketlerin, özellikle insan kaynakları yöneticilerinin biraz da iş arayan kişi tarafına geçerek empati kurması gerekiyor. 
Mesela, iş arayan kişinin her aşama için ayrı ayrı görüşmelere gelmesi gerekliliği kişilerde enerji düşüklüğüne yol açabiliyor. Sonuçta insan olgusundan bahsediyoruz. İnsanlar her gün mutlu mutlu gezmiyor. Bir gün çok iyi geçen günü başka bir gün verimsiz geçebiliyor. Kaldı ki bu görüşmelerde iki görüşme arasındaki zaman aralığı bir gün de değil. 1 hafta - 2 hafta gibi sürelerden bahsediyorum. Bu kadar sürede bırakın motivasyonu insan hangi işe başvurduğunu bile unutabilir. :)

Ayrıca, diğer bir konuda. Olumsuz geçen görüşmeler sonrası adayın olumsuz sonuç hakkında bilgilendirilmemesi. Bir adayın görüşmesi olumsuz geçmiş olabilir ama şirket olarak insan kaynakları yöneticilerinin, adaylara görüşmenin olumsuzluğunu, önceden belirtilen süre içerisinde, bildirmeleri gerekir diye düşünüyorum. 

Bunları belirtmemin amacı benden sonra iş arayışına girecek adaylar olur da kolaylık yaşarlar. 

Her neyse ben kaçtım. Bi sonraki yazımda görüşürüz. 
Bu arada facebook sayfamı takip etmeyi unutmayın. :)
Sevgiler.

Facebook sayfamız için linki tıklayın;

Camı Kırık Gözlük